Takılarla Yaşa(yama)mak- 1
Hikayemizin Kahramanı Müjgan iş üzere; sağa sola, kendine ötekine, oraya buraya bir şeyler takmakla meşgul. Hani şimdi sadece Müjgan takmıyor bunu, Müjgan’a da takılıyor ama Müjgan işte, ne yapsa yeridir. Evdedir Müjgan ve arkadaşlarını kabul etmiştir. Sohbet muhabbet derken Müjgan’ın gözü komşusu Keriman’ın kıyafetine takılır ve içinden “Saçıyla uğraşmaktan kıyafete vakit ayıramıyor, hep aynı tip giyiniyor, hani yakışsa, saçıyla uysa neyse, rüküş ne olacak.” diye geçirdi, anında kalktı ve “tak” diye taktı Keriman’a “rüküş” yazılı notu, Keriman fark etmedi bile. “Neyse.” deyip çay servisi için ayağa kalkacaktı ki eltisi Melahat’ın çantasına ilişti gözü. “Çantasını da hiç değiştirmiyor, hep aynısını kullanıyor, onunla dolaşıyor, işte bu yüzden eziksin Melahat, ezik.” dedi ve Melahat’a bir çırpıda “ezik” etiketini taktı, tabi ki de Melahat’ın ruhu bile duymadı. Çayları getirdi ve konuşulanlara kulak misafiri oldu ki Keriman, Müjgan hakkında “Çok tertipli, düzenli.” diyordu. Müjgan önce biraz gülümsedi bu söze, hoşuna gitti “Evet, düzenliyim.” diye düşündü ve kendine “düzenli” etiketini yapıştırdı. Bir taraftan çayları verirken diğer taraftan “Düzenliyim ve daha düzenli olmalıyım, hakkımda kötü bir şey düşünmemeliler. Dur dur yahu benimle alay mı ediyorlar acaba? Yoksa yoksa zil çaldığında elimde kalan ve nereye koyacağımı bilemeyerek dolabın arkasına koyduğum ütü masasını mı gördüler? Aaaaa yoksa komodinin arkasındaki kırık aynayı mı? Halbuki ki o kadar da söyledim Mükremin’e –götür şunu, küçült, işe yarar bir şey yaptır- diye, dinlemedi.” “Beceriksiz adam, ne olacak.” diye mırıldandı da eşine “beceriksiz” etiketini yapıştırdı ama zavallı adamın haberi bile yoktu, işyerinde işleriyle meşguldü. Kendi çayını alıp oturacakken, Melahat’ın ona baktığını ve şimdi gözlerini kaçırdığını fark etti. Zira Melahat içinden “Düzenlisin diyorlar sana ama pissin Müjgan pis, koltuk altını silmişsin ama bacakları tozlu kalmış, hele şu tepsiye bir bak, çay dökülür de böyle bırakılır mı yahu.” diye geçiriyordu ve şırrraaaakkkk diye Müjgan’a “pis” etiketini takıverdi. Sohbet muhabbetten sonra misafirler kalktı ve önce oğlu Mümtaz sonra da eşi Mükremin geldi eve. Mükremin, “Akşama Hayrettin ile Neriman gelecek.” dedi, Müjgan önce bozulur gibi oldu daha önce haber vermediği için ama “Neyse ki hazırlığım var gündüzden.” dedi. Mükremin Bey oğluna okulunu sordu, o da “Sınav vardı ama tam istediğim sonucu alamadım.” diyordu ki annesi içeri girdi. “Kaç aldın?” sorusuna Mümtaz daha cevap veremeden “Nasıl düşük alırsın, çalışmıyorsun, bak sana o kadar para harcıyoruz.” dedi. “Anne 75 aldım” diyebildiyse de Mümtaz, “Olmaz, kabul etmiyorum, en az 90 olmalıydı, Müjgan’ın oğlu düşük alıyor dedirtmem, sonra arkadaşlarının anneleri övüne övüne geziyorlar, bende dövüne dövüne eve dönüyorum.” dedi ve içinden “Tembel, ben sana yapacağımı biliyorum.” dedi ve oğluna hiç çekinmeden “tembel” etiketini taktı. Mükremin, “Ama hanım biraz…” diyecekti ki daha cümlesini tamamlayamadan eşi lafı ağzına tıkadı: “Sen ne anlarsın bana bırak, mum olacak.” dedi ve içinden “İşbilmez, evden hiç haberin yok ki.” dedi ve bir hışımla eşine “işbilmez” etiketini taktı, içeri gitti. Biraz sonra Neriman ve Hayrettin geldiler. Hayrettin geçip tekli koltuğa oturdu. Mükremin içinden “Yahu orası benim koltuğum, bunu da biliyorsun, neden illa gidip oraya oturuyorsun ki, evinde sana özel bir koltuğun bile yok, kıskanç” dedi ve arkadaşı Hayrettin’e “kıskanç” etiketini yapıştırıverdi. Neriman eskiyen halıların yerine yenisini aldıklarından bahsediyordu ki, Müjgan daha hayırlı olsun bile demeden “taaakkk” diye “sonradan görme” etiketini yapıştırdı Neriman’a. Günü böylelikle biten Müjgan, ertesi gün iş yerinde bir aralık lavaboya gitti. Şaziye’nin de orada olduğunu parfüm kokusundan anladı, hem de Müjgan’ın sürekli kullandığı tuvaletteydi. “Yahu 3 tane tuvalet var, neden benim kullandığım tuvaleti kullanıyorsun, diğerlerini kullansana” diye söylendi ve ekledi “Zaten geçen yaptığı sunumda da benim sunum yöntemimi kullanmıştı, özgünlük yok, taklitçi ne olacak.” diye, ardından Şaziye’ye traaaakkkk diyerek “taklitçi” etiketini taktı, diğerleri boş olmasına rağmen hala o tuvaletin boşalmasını bekledi. Yerine geçtiğinde gözüne Şahin Bey ilişti. Kravatı gevşek, yakası dağınık ve tıraş olmamıştı. “Bir de müdür yardımcısı adayı, şu haline bak, özensiz.” diye mırıldandı, sonra duyan oldu mu diye etrafı süzdü, neyse ki kimse duymamıştı ve Şahin Bey’e “özensiz” etiketini pattt diye takıp yerine geçeli çok olmuştu.
İşten eve dönüyordu Neriman ve “Evi düzenli tutmam lazım, acaba ev nasıl, dağınık mıdır? Hele oğlan eve gelsin ders nasıl çalışılırmış görecek, yok yok Mükremin’e de çok yüz veriyorum, onun ağzının payını vermeliyim. Allah’ım nasıl bir ortamda yaşıyorum; tembel oğlum, işbilmez kocam, rüküş-ezik-sonradan görme komşularım, özensiz ve taklitçi iş arkadaşlarım var. Ne olacak benim halim, aaaaahhhhh aahh, oooooyyy oyyy, vaaaayyyy vayyy…”
Hepimizde benzer içsel konuşma ve yakıştırmalar olmuştur, oluyordur. Bu düşüncelerin kimi gelip geçmekte, kimi de beynimizi kemirmekte. Kiminin kaynağında hırs, tama, kıskançlık var, kiminde ise sorumluluktan kaçınma. Şöyle dönüp bir bakabilsek kendimize, bir an durup gözden geçirebilsek düşünceleri, nicesini takıntı haline getirdiğimizi görebileceğiz. Aslında diğerlerine taktığımız her etiket takıntı olarak dönmekte bizlere. Ve aslında ne takıyorsak kendimize takmaktayız, bakabilene, görebilene. Ve bakabilmeli insan, yüzleşebilmeli. Canan Tan’ın deyimiyle “Bir an için, insan çıplak olduğunu fark ederse, aynaya olduğu gibi bakabilme cesaretini kendinde bulabilmeli.”
Peki nedir Takıntılar ve Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)? Nedenleri nelerdir?
Hayata aktif olarak katılmak, kendimizi ve sevdiklerimizi koruma adına verilen endişe ve kaygılar, bize ve çevremize zarar verecek boyutta düşünce ve eylemlere dönüştüğünde takıntı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte tekrar tekrar zihni meşgul eden, mantık dışı olduğu bilindiği halde kontrol edilemeyen düşünceler ve bu düşünceden kaynaklı bunalımdan kurtulmak amacıyla tekrar eden davranışlara Obsesif Kompulsif Bozukluk denilmektedir. Bu mantık dışı ve tekrar eden düşüncelere obsesyon, düşüncelerin sonucu olan davranışlara ise kompulsiyon denilmektedir.
Peki her tekrar eden düşünce veya davranış takıntı mıdır? Bir insanın dışarı çıkarken “Acaba ocağı kapattım mı, fişi prizden çektim mi?” veya “Dışarıda kapı kolu tuttum, virüs bulaşmış mıdır?” sorusunu sorması ve bunlara yönelik olarak evi kontrol etmesi veya ellerini yıkaması normal bir davranıştır. Fakat birkaç kez eve gelip bakması, cildine zarar verecek kadar ellerini yıkaması bozukluğa kapı aralamaktadır. Burada “Virüs bulaşmıştır” düşüncesi obsesyon, sık sık ellerini yıkama davranışı ise kompulsiyondur.
Obsesyon çeşitleri nelerdir?
Obsesyon ve kompulsiyonlar, farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. En bilinenleri; temizlik-bulaşma, kuşku, simetri ve biriktirme iken bunlarla birlikte birçok türü vardır. OKB, kültürlere ve toplumlara göre değişebilmektedir. Bazıları şunlardır:
Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu: İnsanın kendisinde, giysisinde veya ortamında bulaşıcı hastalık, virüs olduğunu düşünmesi ve sürekli bu alanlarda temizlik yapmasıdır. Sürekli eşyalarını yıkaması, ellerini art arda yıkaması, tuvalet-banyo gibi yerlerin kapılarını peçeteyle tutarak açması vb. çok sık görülmektedir.
Kuşku Obsesyonu ve Kontrol Kompulsiyonu: Çok sık görülen obsesyonlardan biridir. Kapının kilitlenip kilitlenmediği, ocağın altının kapatılıp kapatılmadığı, ütü vb. elektrikli aletlerin prizden çekilip çekilmediğinden kuşkulanması ve sonucunda kapının, prizin, ocağın birkaç kez kontrol edilmesi ve hatta bunlardan dolayı sosyal izolasyon yaşanmasıdır.
Simetri/Düzen Obsesyon ve Kompulsiyonları: Kişinin hayatında her an düzenin hakim olması ve bu durumun yapacağı birçok işin önüne geçiyor olması. Yazının biçim ve karakterini ayarlamaktan bir türlü yazı yazmaya geçilememesi, tabloların aynı hiza ve doğrultuda olmasını ayarlamaktan dağınıklığın toplanamaması gibi.
Biriktirme ve Saklama Kompulsiyonları: “İleride lazım olabilir.” düşüncesiyle işe yaramayan ürünlerin dahi biriktirilmesi, saklanması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Nedenleri arasında ise genetik faktörler, beyin işlevlerinde bozulma ve serotonin hormonunda değişiklik, çocukluk çağı travmaları ve mükemmeliyetçi kişilik özellikleri gösterilmektedir.
Takıntılarla, nasıl başa çıkılabilir?
Takıntılarla, (obsesyonlar) baş etmede kullanılabilecek birkaç yöntem vardır. Bunlar; doktor kontrolünde ilaç kullanımı, Bilişsel Davranışçı Terapi içerisinde yer alan maruz bırakma ve daha ileri bozukluklar için beyin ameliyatı. Bunların içerisinde davranışlarla ilgili yaygın olarak kullanılan yöntem “maruz bırakma”dır. Burada amaç rahatsız edici düşüncelerin oluşturduğu ritüelleri yapmaktan kaçınmak için takıntılarına yol açan tetikleyicilerle yüzleşmedir. Söz konusu yüzleşmelerin uzman gözetiminde olması gerekmektedir.
Kişinin kendi kendine yüzleşmesinde ise farkındalığın artırılması maksadıyla şunlar yapılabilir: Takıntılar hakkında en az bir dakika boyunca yüksek sesle konuşulabilir. Böylelikle birey kendi takıntısıyla karşılaşabilecek ve bunun üzerinde konuşabildiğinin farkına varacaktır.
Takıntılar bir şarkı haline getirilebilir. Bu sayede kişi kendi farkındalığını daha neşeli bir şekilde artırmış olacaktır. Ayrıca, takıntılar çizim haline getirilebilir.
Sonuç olarak, kişinin kendi farkındalığını artırıp, bu durumu kendisinin çözmeye istekli olması gerekmektedir. Abraham Maslow “Bir insanın dürüst olmayı seçmesi, kendi takıntı ve saplantılarını sağaltmaya çalışmasından çok daha kolaydır.” demektedir. Kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendine karşı dürüst olması kolay olmayacaktır fakat takıntılarla baş etmede bu durum bir ön koşul olarak karşımıza çıkmaktadır.
Barış Yılmaz– Psikolojik Danışman