“Boş ver.” dedi Müjgan ve ekledi “Günler çuvala mı girdi, nasıl olsa hallederiz.”. Evdeki kiler karışmıştı ve düzeltilmesi gerekiyordu. Müjgan’ın buraya el atması lazımdı ama erteliyordu, sanki sonradan kendi yapmayacakmış da dışardan birisi gelip yapacakmış gibi. Eşi Mükremin’e kızdı, “Açacağı duvarda iki delik, çakacağı bir raf, neden sürekli öteliyor anlamıyorum. Eşyalar yerde bekliyor, düzenleyemiyorum. Gerçi kiler de dağınık ama sonuçta raf olmadan da burayı toplayamam ki.” diyerek. Tam o sırada oğlu Mümtaz odadan çıktı, gözleri bilgisayar oyunu oynamaktan şiş bir şekilde. “Oğlum ödevlerini yaptın mı?” diye soran annesine “Daha zamanı var anne, kontrol bende, hallederim” dedi. Bir iç çekti Müjgan ve “Ne olacak bu çocuğun hali, hiçbir şeyi zamanında yapmıyor.” diyebildi, yutkunarak. Az sonra eltisi Melahat aradı, hal hatır faslından sonra kendisinin yaptığı ve komşu Keriman’a sattığı el işinin parasını sordu. Müjgan da “Ben de borç vermiştim, ne onu verdi ne senin parayı. Yok da değil, çok önemsemiyor herhalde.” diye karşılık verdi. Müjgan’ın “Sen dişini ne yaptın, nasıl oldu, doktora gittin mi?” sorusuna eltisi “3 haftadır aralıklarla ağrıyor, bazen karanfil koyuyorum dişime bazen tuzlu gargara yapıyorum, olmadı ağrı kesici alıyorum, geçen randevu aldım, sonra gitmedim, ne bileyim, doktora gitmeye üşeniyorum.” diye karşılık verdi. Müjgan tam “Diş bu ihmale gelmez.” diyecekti ki oğlunun “Aman!” sesiyle irkildi. Daha “Ne oldu?” diye soramadan oğlu Mümtaz “Yarın sınavım vardı. Nasıl da unuttum? Hiç de çalışmamıştım, yine son güne bıraktım. Ertesi gün de ödev var, nasıl yetişecek bunlar.” diye hayıflandı. Annesi bir “Ah!” çekti çekmesine ama aklına kiler geldi, daha bir şey diyemedi. “Bari kileri toplayayım.” diye düşünüyordu ki bu sefer de “Nasıl olsa evde yaparım, şimdi kendimi yormayayım.” diyerek 3 gün önce eve getirdiği iş geldi aklına. “Keşke o zaman yapsaydım.” diyebildi elini alnına koyarak. Hangi işi yapacağını bilememenin şaşkınlığı içerisinde ayağa kalktığı sırada zil çaldı. Kapıyı açtığında gelen arkadaşı Neriman’dı. “Bu adam bana değer vermiyor, galiba beni hiç sevmiyor.” diyerek içeri girdi. Müjgan, Neriman’ı anlamaya çalışırken Mükremin’i de Neriman’ın eşi Hayrettin arıyordu. Telefonu açtığında Hayrettin’in “Yahu ne olacak bizim halimiz bilmiyorum. Neriman bana sürekli surat yapıyor, ne olduğunu da anlamıyorum” dediği duyuldu. Mükremin, durumu anladığından hiç tereddütsüz “Ona en son ne zaman Seni Seviyorum dedin?” diye sordu Hayrettin’e, sonra da yüzleşmek adına aynaya bakarak kendine…
Geciktiriyoruz sorumluluklarımızı, ödevlerimizi, önemsiz olandan sonraya bırakıyoruz önemli işlerimizi, erteliyoruz yapmamız gerekenleri ve belki de kendimizi. “Sonraya bırakmak”, “tehir etmek”, “tecil etmek” anlamlarına gelmektedir erteleme. Yapılacak görevlerden ya da verilecek kararlardan kaçınma eğilimi, tamamlanması gereken işlerin gerçekçi nedenler olmaksızın ileriki bir zamana bırakılması ve işe ya da göreve başlamayı bilinçli olarak geciktirme ise erteleme davranışıdır (Demir, 2017). Aslında, her bir erteleme, gelecekten borç almaktır. Yaşam kalitesinden çalmaktır. Çünkü ötelenen her bir iş, kendinden sonrakini etkilemektedir.
Sadece yapacağımız işleri değil, “mış gibi yaparak” hayatın kendisini de erteliyoruz, içinde bulunduğumuz hayatın acısıyla tatlısıyla bizim olduğunu unutarak. Gündüz Sefası kitabında da buna dikkat çekiliyor “Aynadaki yüzümü inceledim. Kusursuz cildi olan bir kadın görüyordum. Derinlerde saklanan acıdan hiçbir iz yoktu.” Denildikten sonra “Yeniden yaşayabilmenin yolunu bulana dek, yaşıyormuş gibi yapabilirdim.” diye vurgulanarak. “An”ı erteliyoruz, yaşamaktan uzak; ya geçmişe takılıyoruz ona buna kızarak ya da gelecekte yaşıyoruz olmayacak isteklerde bulunarak. Araştırmalara göre; ertelenen işler daha çok akılda kalmaktadır tamamlanan işlere nazaran, kaygı oluşturarak. Dikkatimizi çekiyor arkası yarın televizyon ve yazı dizileri, bu Zeigarnik Etkisini kullanarak.
Ve bazen de sevgimizi, sevdiğimizi erteliyoruz; yanında olmamıza rağmen yokmuşçasına, Çok kolay “Seni seviyorum.” demek, özlemini en azından gözlerinin içine bakarak gidermek. Bazen bir telefon, bazen mesaj; kimi zaman bırakılan bir not kimi zaman da bir demet çiçek ya da tek bir gülle sevdiğini ifade etmek. Geç olmadan sevdiğine sevdiğini söylemek. Zira sevgide dahi vardır emek.
Bir de öğrencilere özel olan akademik erteleme vardır. Öğrencilerin derslere çalışmayı geciktirme, ödevleri hazırlamayı son ana bırakma, önemli projelerin teslim tarihlerini kaçırma ve akademik yaşamla ilgili idari görevlerin geciktirilmesi (sınava kayıt olma gibi) şeklinde görülmektedir. Ülkemizde yapılan değişik araştırmalara göre öğrencilerin en az yarısı ertelemektedir. Nedenleri arasında ise; başarısızlık korkusu ve sorumluluktan kaçma, motivasyon eksikliği, zaman yönetimindeki yetersizlik, kaygı ve hedef belirleyememedir.
Hiçbir şey ertelenmemeli mi?
Yerinde ve zamanında olan hiçbir şey denilebilir. Ama istisna olacak bazı durumlar dışında. “Haz”lar gelmekte bunların başında. Marshmallow Deneyi olarak da bilinen zevki erteleme becerisi çalışması yapılır 70’lerin başlarında. Denekler çocuktur, 3-5 yaşlarında. Tepsiyle şekerlemeler durmaktadır çocukların karşılarında. Bir uyarı yapılır, şu an şekerlerden yiyebilirler ama beklerlerse ikinci bir şekeri almaya hak kazanacaklardır sorumlu kişinin gelmesi sonrasında. Kimi o an yer, kimi erteler zevkini de kazanır ikinci şekeri ama kazandığı sadece şeker değildir aslında. Devamı gelir Dünedin çalışmasıyla. 1037 çocuğa ulaşılmıştır, yaşam boyu gözlemlemek amacıyla. Denekler fiziksel ve zihinsel kontrolden geçirilecektir 3, 5, 7, 9, 13, 15, 18, 21, 26, 32. 38, 44 (2018 yılı) ve 50’li (2020 yılı) yaşlarda. Kişilik özellikleriyle birlikte “otokontrol” sağlayabilme ile hazlarını erteleyebilme durumları belirlendi ilk 10 yılda. Sonuçlar ilginçti denekler 30’lu yaşlara ulaştığında. Otokontrol sağlayıp hazlarını erteleyebilenler hem mesleki hem de bedensel yaşamlarını sürdürüyordu başarıyla; otokontrol sağlayamayanların ise başarısızlıkların yanında bağımlılığa varan sağlık sorunları olduğu saptandı acıyla. (e-dergi.tubitak.gov.tr)
Peki neler yapılabilir?
Öncelikle ertelenen işler tespit edilmeli ve bunlar mutlaka yazılmalıdır.
Ardından erteleme bahaneleri bulunmalı ve bu bahaneler ile baş etme yolları araştırılmalıdır. Çünkü; “Kendine acımakta kişi geçici teselliler bulabilir, kurban rolüyle birlikte sorumluluklarını bir süreliğine göz önünden kaldırabilir ama hayatı sonuna dek özür ve mazeretle yaşamak mümkün değildir.” (Sayar).
Sorumluluklar ve günlük rutinlerle ilgili takvim oluşturulmalı ve bir program dahilinde hareket edilmelidir. Böylelikle hafiflediğinizi hissedin. Zira Louis Stevenson “Sakin kafalar şaşırtılamaz veya korkutulamaz, kendi özel adımlarıyla mutlu ve mutsuz yollarına devam ederler. Gök gürlerken çalışmayı sürdüren saat gibi.” demektedir.
Bunlarla birlikte, 25 dakika çalışma 5 dakika ara vermek suretiyle odaklanmayı sağlayarak üretkenliği arttırmayı amaçlayan Pomodoro Tekniği uygulanmalıdır. Ayrıca, bu tekniğe uygun olarak işin tamamını bir kerede bitirme kaygısından uzaklaşmak adına bütün, uygun PARÇALAra BÖLünerek YÖNETilmelidir.
Son ama en önemlisi ise HEMEN BAŞLAmaktır. Zira başlamak bitirmenin yarısıdır. “Bir çığlık, bir çığ meydana getirir.” (Aleksandr Soljenitsin). “Kimse geçmişe gidip yeni bir başlangıç yapamaz ama bugün başlayıp yeni bir son yazabilir.” (Carl Bard).
“Yarın yaparım deme! Bugün de dünün yarınıydı, ne yapabildin?” (Mevlana)
Şimdi ve burada, hüzün ve mutlulukla “an”ı yaşayarak başarabilirsin.
Barış Yılmaz– Psikolojik Danışman